1919 senesi Mayıs'ının 19. günü Samsun'a çıktım. Genel vaziyet ve manzara:
Osmanlı devletinin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumi'de mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir mütarekename imzalanmış.
Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumi'ye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği alçakça tedbirler araştırmakta.
Damat Ferit Paşa'nın riyasetindeki kabine; aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir vaziyete razı.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
Nutuk, başlangıç paragrafı
Efendiler; ben de bazı arkadaşlarım gibi Batı milletlerini, bütün dünyanın milletlerini tanırım.
Fransızları tanırım, Almanları, Rusları ve bütün dünyanın milletlerini şahsen tanırım ve bu tanışmam da harp sahalarında olmuştur. Ateş altında olmuştur. Ölüm karşısında olmuştur.
Yemin ederek size temin ederim ki, bizim milletimizin manevi kuvveti bütün milletlerin manevi kuvvetinin üstündedir.
Atatürk'ün Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşma
Bağımsız bir millet, meşru ve meşruti bir hükümet olarak yaşamaya azmetmiş olan milletimiz, isterse geçici olsun hiçbir yabancı işgal ve denetimini kabul edemez.
Göç doğru değildir. Bilakis aziz topraklarınızda kalarak milli teşkilatınızı genişletiniz.
Mütarekename hükümlerine aykırı ve her türlü haksızlığı protesto, icabında fiilen reddeylemeniz meşru ve mukaddes; maksadınızın elde edilmesi için esas şarttır.
Atatürk'ün, Urfa müftüsü ve Urfa eşrafına gönderdiği telgraf
Bütün geceyi pek rahatsız ve uykusuz geçirdim.
Bir yandan Anafartalar bölgesinden gelen raporlar ve hele yanlış, fakat önemli haberler beni uğraştırdığı gibi bir yandan da önceki günlerin kötü olaylarında birliğini, amirini kaybetmiş komutanların doğrudan doğruya bana başvurmaları, bir dakika bile dinlenmeye imkan bırakmadı.
Atatürk'ün not defterinden. Çanakkale Savaşı sırasında.
Dışişleri ve İçişleri bakanlarımızı gönderdik.
Bütün insani hissiyatımızla barış istediğimizi cihana ispat ettik.
Fakat muhataplarımız insaniyetten değil, kanlı manzaralardan zevk alan insanlar tesadüf etti ve öyle oldu.
Bu sebeple çok fazla Yunan kanı aktı ise kabahat bizde midir?